Ülkelerin, toplumların inişli çıkışlı dönemleri olur. Bu iniş çıkışlar, ülkelerin kaderini belirler, ülkelerin kaderlerini belirleyen bir diğer faktör de coğrafyalarıdır. Bulundukları coğrafyalar ülkelerin kaderidir. Türkiye olarak biz de kaderimiz olan coğrafyada sürekli inişli çıkışlı bir süreç yaşıyoruz. Toplumsal hafıza, toplumsal kültür ve sürdürülebilir ekonomik derinlik. Tüm bu kavramları nedense bir türlü yerli yerine oturtamıyor gibiyiz…
Bilenlerimiz var mıdır bilmiyorum…. Atatürk ve Arkadaşları Kurtuluş Savaşı mücadelesine karar verip yola çıktıklarında mücadelenin siyasi ayağı, Ankara’da savaşı yönetecek Gazi Meclis’in tekamülü ile vücut buluyor. Malumunuz 23 Nisan 1920 yılında İlk meclis açılıyor. Bu meclisin açılış hazırlıkları var. Meclis başkanının arkasında duvara bir levha asılmasına karar verilir. O zamanın yokluk şartlarında Kuran-ı Kerim’den bir ayet bez üzerinde yazılır ve meclis başkanının arkasına asılır. Peki bu ayette ne yazıldığı ile ilgili bilgisi olan, son dönemde yaşadıklarımızdan hareketle merak eden var mı? Merak edenler için Al-i İmran ve Şura sureleri… Özellikle yöneticilerimiz için tavsiye ediyoruz… Kurtuluş Savaşı’nı yürüten kahramanların o günün şartlarında dahi uyguladıkları, yaptıkları bizlere yol gösteriyor.
24 Haziran seçimlerine giden süreç ve sonrasında yaşadığımız ekonomik durumlar şahsen beklediğimiz bir durumdu. Seçimlerin erkene alınmasının ana parametrelerinden birisi girdiğimiz ekonomik türbülansın önüne geçmek ve bu süreci sıkıntısız atlatmaktı. Son dönemde yaşananları dikkate aldığımızda neden sonuç ilişkisine göre istenilen sonucun pek elde edilebildiğini söylemek mümkün değil. Bu durumda ümitlerimizi kaybetmeli miyiz? ASLA!... Ama toplum ve ICT sektörü özelinde değerlendirdiğimizde ikna edici bir gelişme var mı? Evet bu da bir soru işareti. Tüm bunlar inançlarımızı, inandıklarımızı kaybetmemizi gerektirmiyor. Bardağın dolu tarafından bakıp, çalışacağız, üreteceğiz. Ekonomik derinlik sağlamak, milli sermaye birikimi oluşturmak istiyorsak, teknolojiyi kendimiz üreteceğiz. Montaj ekonomisi, üretimi yapmaktan vazgeçip buna uygun düzenlemeler yapıp, insanımıza, ülkemize güvenmeye devam edeceğiz. Böyle dönemlerde olumsuz eleştiriler çok olur. Yöneticilerimizin bu olumsuz eleştirilerde fevriliğe kapılıp, kutuplaştırıcı tutum ve davranışlardan kaçınmaları, sağ duyulu davranıp empati yaparak sektörü dinlemeleri elzem. Umuyor ve diliyoruz ki böyle de olur.
Geçen hafta bir davet aldık. Eski adıyla Türk Kule, yeni adıyla Global Tower… Global Tower Genel Müdürü Nihat Narin bir grup gazeteci arkadaşlarımızla bir araya geldi ve kule sektörünün geldiği durumu ve varmak istedikleri hedefi paylaştı. Global manada ülkemizin bilinen pek bir markası yok. Bizim haberleşme sektöründen bildiğimiz Türk Telekom ve Turkcell. Nihat Bey hedeflerden söz ederken İnşallah yakın gelecekte en azından %100 yerli sermayeli yeni bir global şirketimiz olacak ümidi oluştu. 2006 yılında kuruluş sürecine tanıklık etmiştik. O dönemde Avea ve Vodafone, bu sürece iştirak etmemiş olmalarından dolayı herhalde bugün pişmanlık duyuyor mudurlar bilmiyorum ama Nihat Narin Bey’in her iki operatörümüzün de ortaklık sürecine dahil olabileceğini ve ön şartlarının olmadığını ifade etmesi güzel. Değişen iş yapma süreçlerinde kule firmalarının lisanssız oluşu sanıyorum operatörlerin lisans süresinin hitama ermesi ile birlikte altyapının kime ait olacağının, kim tarafından işletileceğinin yasal olarak tanımlanması faydalı olacaktır.
Son seçimle birlikte Türkiye’de hükümet modeli değişti ve bakanlıklarda müsteşarlık makamları iptal edilerek yerine bakan yardımcılığı ihdas edildi. Yeni modelle birlikte Bilgi ve İletişim Kurumu Başkanı Sayın Ömer Fatih Sayan, Ulaştırma ve Altyapı Bakan yardımcısı olarak atandı. Ardından Türk Telekom Yönetim Kurulu üyesi ve Başkan vekili olarak Türk Telekom yönetimine girmiş oldu. Fatih Bey Türk Telekom sürecine çok hızlı başladı ve birimlerden brifing aldı. Daha önceki yöneticilerden farklı olacağını ortaya koyuyor. Sürece baktığımızda bu zamana kadar yapılmayanı yapmaya çalıştığını, denetlemeye dönük gayret ettiğini düşünüyoruz. Bu yeni dönemde sektörümüzdeki gelişmeleri ve operatörlerimizdeki değişimleri yakından takip ediyoruz. Bakalım bizleri ne tür sürprizler bekliyor…
Ülke ekonomilerinin daraldığı dönemde ilk kısıtlanan bütçeler malum reklam ve pazarlama bütçeleri oluyor. Ne ticari olarak ne de ilmi olarak nedenini pek anlayamadığım bir süreç. Bu dönemlerde sektörün diğer paydaşlarının da ayakta kalması gerek. Bu dönemlerde reklam ve pazarlama bütçelerini sağlıklı yöneten kurumların ayakta kaldığı, başarılı olduklarını görüyoruz. Bilmem mesajı verebildik mi…
Bu sayıda; ayın konusu olarak “E-Ticaret” konusunu ele aldık. İnternetle birlikte dünya, şirketler için global bir pazar haline geldi. E-ticaretteki trendleri ve Türk şirketlerin de bu pazardan hakkettiği payı alabilmesi için yapılması gerekenleri sektörün önde gelen firmalarının temsilcileri değerlendirdi. Bu sayımızda ayrıca Fikri ve Sınai Haklar Araştırma ve Uygulama Merkezi Genel Müdürü Prof. Dr. Arzu Oğuz’la fikri ve mülkiyet haklarını konuştuk.Keyifle okumanız dileğiyle...