BİTMEYEN BİR MACERA; SAYISAL KARASAL YAYINCILIK

Aralık Ayının son haftası başlarken birden bire bir sürpriz karar olarak 23 Aralık 2018 tarih ve 30604 Sayılı Resmi Gazete’de RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU KARASAL YAYIN LİSANSI VE SIRALAMA İHALESİ USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİKyayınlandı. Uzun süreden beri ülkemizde sessizliğini sürdüren sayısal karasal TV yayıncılığı (DTT) konusu yeniden hareketlenecek galiba.

Siz sevgili, özellikle dergimizi sürekli takip eden okurlarımız çok iyi bilmektedir ki, ben 2014 yılından beri kamu TV yayıncılığının yüksek güçlü TV vericileri üzerinden sayısal olarak yayınlamasına karşıyım. Bunun iki temel nedeninden ilki öncelikle ülkemizin ASO konusunda çok geç kalması (aslında bu gecikme ülkemizin lehine bir durumdur), ikinciside özellikle mobil teknolojilerin yeni versiyonları sayesinde sayısal TV yayıncılığının hücresel sistemler üzerinde daha ekonomik kurulumu ve 470-694 MHz bandının çok daha verimli kullanılması imkanının olmasıdır. Bu konuda teknik açıklamalar ve bunun ülkemize olan yararlarını içeren pek çok yazım ICTMedia Dergisinin önceki sayılarında yayınlanmıştır.

Şimdi biraz geriye gidip bazı ülkelerin analogdan sayısal TV’ye geçişlerine ait tarihleri sizlere hatırlatmak isterim;

ABD 2009 yılında tümüyle sayısal TV’ye geçiş işlemini (Digital Switchover: DSO) tamamlamıştır. Japonya bu işleme 2003 yılında başlamış 2011 yılında da bitirmiştir, diğer bazı ülkelerde ise durum şöyledir; (Kaynak: ITU-Status of the transition to Digital Terrestrial Television Broadcasting)

 

DTT Başlangıç Yılı

DSO Yılı

Güney Kore

2001

2012

Fransa

2005

2011

Almanya

2002

2012

İngiltere

1998

2012

Hollanda

2003

2011 sonu

Finlandiya

2001

2007

İspanya

2000

2010

İsviçre

2001

2008

İsveç

1999

2007

Avusturya

2006

2011

İtalya

2003

2008

Bu arada bizim gibi ASO işlemine hiç başlamayan diğer bazı ülkelerin isimleri de şöyle; Belize, Burundi, Fildişi Sahili, Eritre, Liberya, Dominik Cumhuriyeti, Trinidad and Tobago, Moritanya, Nikaragua, Haiti..vs.

Yani bu yıl başı itibariyle Avrupa’da neredeyse 15-20 yıl önce başlatılan ve şimdi bu hantal ve artık gereksiz teknoloji ile işletme giderlerinden nasıl kurtulacakları konusunda onlarca proje üzerinde başta EBU olmak üzere pek çok kamu TV kanalı, üretici firmalar, üniversiteler, teknik enstitüler, regülasyon düzenleyicileri, telekom ve mobil operatörleri harıl harıl çalışmakta ve bu iş için para, büyük emek ve zaman harcamaktadırlar. Bu amaçla yapılan çalışmalar ve testlere ait örneklere benim eski yazılarımda geniş olarak yer verilmişti.

Dahası, dünyada pek çok ülke ile birlikte 2020 yılında ülkemizde de hizmete verilmesi planlanan 5G ve bunun paralelinde Release 14 LTEenTV (LTE geliştirilmiş TV) ile bunu takiben Release 15 ve 16 standartları ile artık bizler istesek de istemesek de TV yayınlarını ve çeşitli medya içeriklerini mobil şebekeler üzerinden her türlü terminal ile izleme imkanına kavuşmuş olacağız. Maalesef kimse teknolojik ilerlemenin önünde duramayacaktır.

Ben özellikle yıllardır TV yayınları için halen kullanılan 470-694 MHz bandının ne kadar değerli olduğunu ve bu bandın eninde sonunda mobil işletmecilere tahsis edileceğinden çok eminim. Şimdi biraz eskiye gidelim ve 470-694 MHz bandı için 2015 Dünya Radyo Konferansında, yani WRC-15’de alınan karara bir göz atalım.

WRC-15’de bahse konu 470-694 MHz bandının en azından 2030 yılına kadar karasal yayın hizmetlerine tahsisli olarak kalması kararı alınmış olup ancak yayın hizmetleri için kullanılacak teknolojinin “teknolojiden bağımsız” (technology neutral) olmasının gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca bu frekans bandının bu yıl yapılacak WRC-19 toplantısında mobil hizmetlere tahsisi konusunun gündeme getirilmeyeceği de belirtilmiştir. Bu demektir ki bahse konu frekans bandının başka bir amaç için kullanımı 2023 yılında yapılacak WRC-23 Konferansına kadar ertelenmiştir. Ancak diğer yandan bu frekans bandının yalnızca mobil hizmetler için potansiyel olarak tahsisi, 2019-2023 yılları arasında bir sonraki WRC çalışma periyodunda, gözden geçirilecektir.

Bu bir ihtimalle, daha önce 800 MHz ve 700 MHz bantlarının (1. ve 2. digital dividend) başına gelenlerin (bu bantların mobil hizmetlere tahsisi) 470-694 Mhz bandının da başına geleceği anlamındadır. Yani olasılıkla 2023 yılında alınacak kararla 2030 yılına kadar ilgili bant önce hem sayısal karasal yayınlarla birlikte mobil hizmetlere ve 2030’dan sonra da sadece mobil hizmetlere tahsisli olacaktır (ki bana kalırsa eğer gerçekten 5G çok başarılı olur ve 5G’nin büyük ölçeklerde kullanım imkanı ortaya çıkarsa bu süreç kesinlikle daha da kısalacaktır).

Henüz sonuçlarını çok detaylı olarak inceleme ve değerlendirme zamanımın olmadığı yeni yönetmeliğin arkasından, eğer ülkemizde sayısal karasal TV yayınların yüksek güçlü TV vericilerle yapılması kararı netleşirse (sanki Resmi Gazetede yayınlanan “yayın lisansı ve sıralama ihalesi yönetmeliği” bu sürecin başladığı anlamına gelmekte gibi) ve 2019 yılı içinde ihale sonuçlandırılır ve bunu takiben yüksek güçlü TV vericilerin ihale süresi ve kurulumlarının da en az 3 yıl içinde tamamlanabileceği dikkate alınırsa (yukarıda diğer ülkeler için bu sürelerin ortama en az 5-7 yıl olduğunu dikkate almadan), ülkemizin DSO tarihi tam da yaklaşık WRC-23 toplantı zamanına rast gelecektir. WRC-23’de 470-694 MHz bandının 2030 yılından itibaren mobil hizmetlere de tahsis edilmesi olası kararının çıkması halinde her halde ASO’ya en geç başlayan, ama sayısal TV vericilerini en kısa sürede kapatacak olan ülke biz olabiliriz.

Bu uygulamadan en karlı çıkacak taraf şüphesiz TV vericilerini satan ve kuran yabancı şirket olacaktır. Sonuçta ise ülkemizin milyarca €’luk kaynağı (yeni TV kanalları için kullanılacak set-top box’lar da dahil) heba olacaktır. Ülkemizde karasal TV yayınlarının havadan ücretsiz UHF bandında izlenme oranı ancak %10 civarındadır, halkın büyük bir kısmı halen uydulardan bu yayınların çoğunu zaten sayısal olarak izlemektedir.

Diğer yandan bu yönetmeliğin belki de amacı 1. Maddesinde belirtildiği gibi halen UHF bandını ücretsiz olarak kullanan TV kanalları için frekans planlarının uygulanması ve karasal ortamdan yayın lisanslarının verilmesi de olabilir. Eğer yönetmeliğin temeli bu esasa dayanacak ise ben buna karşı değilim, yani TV yayını yapan kanalların karasal ortamdan yayınlarını sürdürebilmeleri amacıyla yeni bir lisansa sahip olmaları ve kullanılan frekanslar için belirli bir ücret ödemeleri de gereklidir.

Ancak eğer sayısal karasal TV yayınlarının mobil şebekeler üzerinden yapılması söz konusu olursa bu durumunda frekans ihalesinin yapılmasına gerek yoktur. Çünkü hücresel TV yayınlarında ne multipleks kullanımına ne de kanal sıralamasına ihtiyaç vardır, tüm 470-694 MHz bandı içinde yüksek çözünürlükte ya da standart çözünürlükte yayın yapacak TV kanalları için lisans ücreti dışında sadece işgal edilen bant genişliğine göre bir ücret alınması söz konusu olacaktır o kadar.

Nihayetinde pek çok Avrupa ülkesinde ve bir kısmı da EBU’nun gözetiminde özellikle LTE-A ve 5G’nin temel çatısı altında gerçekleştirilen TV yayınlarının mobil şebekeler üzerinden yapılmasına yönelik test ve deneme çalışmalarının ve bazı ülkelerde ise TV vericilerinin bir mobil baz istasyonu gibi kullanılarak deneme yayınlarının yapılması, 2020 yılında hizmete verilmesi planlanan 5G şebekelerinin bu amaçla kullanılabileciğinin işaretini vermektedir.

Belli ki yukarıda belirtilen WRC-15’de alınan karar doğrultusunda 5G şebekelerinde 2023 yılına kadar sürecek bu deneme çalışmalarının neticesinde (mevcut test sonuçları çok olumlu gözükmektedir) ana hedef, 2023 yılındaki konferansta 470-694 MHz bandını bu tarihten itibaren mobil hizmetlerin kullanımına açmak ve 2030 yılından itibaren de artık tümüyle IMT hizmetlerine tahsis etmektir. Bununla beraber bu frekans bandının mobil hizmetler kapsamında kamu TV yayıncılığı için kullanılıp kullanılmaması veya diğer alternatif kullanım olasılıkları büyük bir ihtimalle ülkelerin inisiyatifine bırakılacaktır.

Beş yıldan beri bu konu üzerinde bu dergide makaleler yazıyorum, şu ana kadar karasal sayısal TV yayınlarıyla ilgili herhangi bir kurum veya kişi ortaya çıkıp, yahu bu işin aslı nedir, nasıldır gelin oturup bir konuşup tartışalım demedi. Ya herkes konuya çok iyi vakıf ancak hiçbir işlem yapmıyor ya da herkes bu gidişattan oldukça memnun gözüküyor. Başka ne diyebilirim ki?

Geçmişte gerek PTT Genel Müdürlüğü ve takiben Türk Telekom’da çalıştığım 20 yıl boyunca yaptığım işlerin, TV yayıncılığı konusundaki projelerin ve sağladığım yeniliklerin sorgulanması yazdığım yazıların ciddiyetti, harcanan emek ve çabanın önemi hakkında sizlere daha iyi fikir verecektir.

Sonuçta ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkmak için tüm kurum ve kuruluşların gayretle çalışmaya devam ettiği bir ortam ve süreçte, eskimiş, artık değer olarak varlığını kaybetmiş, sadece ASO işlemini tamamlamış ve büyük yatırımlar yapılmış olması nedeniyle zoraki olarak Avrupa ülkelerinde halen büyük işletme giderleri harcanarak varlığını sürdüren, ancak bu teknolojiden bir an önce kurtulmak için de önemli çaba ve çalışmaların sürdürüldüğü göz önüne alındığında, ülkemizde yüksek güçlü sayısal karasal TV vericilerinin kurulmasından vazgeçilmesi çabasına destek verecek her kişi ve kuruluş gerçekten bu ülkeye önemli bir hizmet sağlamış olacaktır.