Hepimizin bildiği gibi artık 5G şebekeleri yavaş yavaş kurulmakta, diğer yanda ise Finlandiya’nın Oulu Üniversitesi geçen yıl Nisan ayında 6G kablosuz sistemler için yeni bir araştırma grubu oluşturduğunu ilan etti. 8 yıllık olan ve “6Genesis” (Vizyon 2030) adı verilen bu araştırma programı Finlandiya Akademisi’nin ulusal araştırma fonlomasının ilk iki önemli projesinden biri olarak seçilmişti.
6Genesis proje Müdürü Matti Latva-aho bu konuda şu açıklamaları yapmıştır; “6Genesis çok ilginç bir proje yapısına sahiptir. Bu proje dahilinde olan bir “intelligent personal edge” (akıllı kişisel sınır), sağlığınızı da izleyen "projeksiyon arayüzü" olan bir tür bulut tabanlı, yapay zeka özellikli telefondur. Elbiseleriniz sağlığınızı da gözleyecek, ürünler “doğaçlama (anında) konfigürasyon” ve hologram kullanıcı arayüzlerine sahip olacak. Su şişeleri üzerinde canlı görüntüler olacak. Arabaların yerine, bizler hareketliliğe (bir hizmet olarak) sahip olacağız. Ya şehirler? Onlar yapay zeka gözetiminde ve yiyecek-içecek hizmetleri temelli “hisseden, duyarlı güvenlik ve konfora sahip olacaklar”.
Matti Latta-aho konuşmasına şöyle devam etmiştir; “Vizyon 2030 ile toplum, veri güdümlü neredeyse anında sınırsız kablosuz bağlantıya sahip olacak, gazeteler, dergiler ve kitaplar konuşmaya başlayacak. Yeni şebeke çok yüksek frekanslarda malzemeler ve antenler de dahil olmak üzere “dağıtık bilişim ve zeka” özelliği içerecek”.
6Genesis projesi için ilgili çalışma grubu 3 temel hedef belirlemiştir;
1) 5G’nin sonuçlandırılması için endüstriyi desteklemek,
2) 6G'yi etkinleştirmek için gereken temel teknolojiyi geliştirmek ve
3) Toplumun sayısallaşmasını hızlandırmak.
6G, 5G’yi Nasıl Geride Bırakacak?
5G standartının yayınlanmasını takiben, şu anda 5G’nin topluma nasıl bir etki yapacağını henüz tam olarak bilemiyoruz. Örneğin 4G, hızlı mobil yükleme sayesinde Snapchat'i etkinleştirdi. 4G geliştirilirken hiç kimse Snapchat'i beklemiyordu.
Belki de başlangıçta, 6G çalışma grupları şu ana kadar mümkün olmayan teknolojileri keşfetmeye odaklanacaktır, fakat endüstrinin 5G ile yapmış olduğu çalışmalardan da yararlanacaklardır. 5G, çok yüksek veri hızları ve kapasiteleri sağlamak için, hücresel radyoların "milimetre dalgası" olarak da adlandırılan çoklu gigahertz frekanslarını kullanmasını sağlayacaktır.
6Genesis çalışma grubu ayrıca yüksek hızlı, yapay zeka etkin bir dünya için politika önerileri arama konusunda da çalışacaklarını ifade etmektedir. Bu bağlamda teknolojik gelişmelerin yanı sıra, hizmetlerin yoğun bir şekilde sayısallaşması nedeniyle toplumsal bir değişim dalgasının da olacağı beklenmektedir. Bu durum telekom regülasyonları ve mevzuatına ek olarak yeni teşvik ve iş modellerinin de ortaya çıkmasını sağlayacaktır.
6G ile ilgilenenler sadece Finliler değil. Diğer ülkelerde bazı kurum ve şirketler de bu konu ile ilgililer, ancak şimdilik Qualcomm gibi firmalar muhtemelen 6G konusunu akademisyenlere bırakacak kadar 5G'ye odaklanmış durumdalar.
İlk 6G Zirvesi
Oulu Üniversitesi tarafından, 28 farklı ülkeden 287 katılımcı ile ilk 6G Zirvesi 24-26 Mart 2019 tarihlerinde Finlandiya’da gerçekleştirildi. Zirvede katılımcılardan potansiyel olarak günümüzden çok farklı şekilde, 2030 yılındaki dünyada kendilerini yansıtmaları istendi. Konferansta, küresel 6G vizyonunun arkasında itici güç olan ve Oulu Üniversitesi 6G Proje Müdürü Prof. Matti Latva-aho: “Vizyon 2030, toplumumuzun veri odaklı, neredeyse anında sınırsız bağlantıya kavuşmasını mümkün kılacaktır. Verimliliği arttırma talepleri ve halen bağlantısı olmayan milyarları bağlama gereksinimleriyle büyüyen ve yaşlanan bir nüfusla karşı karşıya kalacağız. Tüm konferans katılımcılarını bu yönde, on yıl önceden 5G'nin ötesinde gelecekteki dünyayı ve 6G araştırmasının en temel yönlerini düşünmeye zorladık ” demiştir.
Nokia Bell Labs'da Erişim Araştırmaları Başkanı olan Peter Vetter, Latva-aho’nun bu gelecek vizyonunu benimsediğini ifade ederek, “gelecekte şebeke, belirli ortamlar için şebeke örnekleri oluşturan bir platform olarak düşünülmelidir. 6G'ye altıncı hissi olan bir şebeke demeyi seviyorum. Bu sadece bir bağlantı sağlayan şebeke olmayacak, insan ve makinelere güç katma anlamında ve durumdan bir mana çıkaracak olan bir algılayıcı olarak kullanılacak bir altyapı olacaktır. Örneğin, bir oda içinde neler olduğunu anlamak üzere, enerji yönetimi ya da sağlık gözlemi benzeri şeyler için yeni uygulamaları açmak gibi şeyler” demiştir.
Vetter sözlerine şöyle devam etmiştir, “ hastaneler, yaşlı bakımı, trafik ve güç santralleri dahil pek çok özel kullanımı kolayca hayal edebilirsiniz. Hepsinin merkezinde insanlığın koşullarının daha da iyileştirilmesi bulunmaktadır. Bu bir bakıma, artırılmış zeka ile düşünme yeteneğimizi ve algılama yeteneklerimizi geliştirme, anlam çıkarma, yapay zeka ile tahminler yapma gibi, kısacası insanlık olarak varlığımızı güçlendirme anlamına geliyor. İnsani yeteneklerimizin ötesindeki dünyada aksiyonları birbirlerine bağlamak için, bir sinir sistemine ihtiyacımız var, ve gelecek nesil şebeke bunların tümünü bağlayan sinir sistemi olacaktır”. Vetter, 5G’deki bir çok yeniliklere rağmen bunun kısa bir sürede gerçekleşebileceğini düşünmemektedir. 6G’ye hala 10 yıl veya daha uzun bir süre olmasına kaşın araştırmalara şimdi başlamanın doğru bir karar olduğunu, çünkü böyle bir yapının ticari hale getirilmesinin 10-20 yıl alabileceğini tahmin etmenin yanlış olmadığını belirtmektedir.
Huawei Haberleşme Teknoloji Laboratuvarı ve Kablosuz Sistemler Araştırma Başkanı Dr. Wen Tong “kablosuz devrimin gerçekleşmesi için, devrim niteliğinde bir iletişim teknolojisi, o teknolojinin devrimci bir uygulaması ve sürekli yenilik için bütün bir ekosistem olması gereklidir. Genç nesil araştırma liderleri olmaksızın ekosisteminin sürdürülebilirliği sorunlu hale gelecektir, bu konu çok önemlidir” diye açıklamada bulunmuştur. “5G ve akıllı bağlantılara girerken, yeni bir yaklaşıma da adım atacağız. Bu ciddi ve derinlemesine araştırma gerektirir, göz boyama veya yutturmaca değil. Sorun, vizyoner bir hayal gücünün eksikliği değil, bu vizyonun gerçekleşmesine ulaşmak için somut bir teorik yolumuz henüz yok. Ve bunun için sadece çok kısa vadeli çözümlere odaklanmayan temel araştırmalara ihtiyacımız var” diyerek devam etmiştir.
NTT DoCoMo'nun 5G Laboratuvarları Genel Müdürü Takehiro Nakamura ise; Hem gerçek dünyadaki sorunları hem de gelecekle ilgili hayalleri ele almamız gerektiğini ifade etmektedir. Nakamura, düşük gecikme süresi, güvenilirlik, kitlesel bağlantı vb. gibi gelecekteki birçok kullanım durumu için gereksinimleri ortaya koymuş ve bunların çoğunun 5G ile karşılanacağına söyleyerek şöyle devam etmiştir; “O zaman, özel kullanım durumları için ekstrem gereksinimlerin yeni kombinasyonları olacaktır. Bu bağlamda, endüstri için garantili hizmet kalitesi, 100 Gbps’ın üzerinde en yüksek veri hızı, her-yerde GB seviyesinde kapsama, ve herşeyin en düşük seviyede enerji tüketimi ve maliyetle çalışması için en üst seviyede yüksek güvenilirliği sağlamamız gerekli. Bu gelişmeler 5G dönemi ve sonrasında tetiklenecek, bu nedenle araştırmacıların 2025 yıl ve daha sonraki dönemlerde gelecekteki kablosuz teknolojilere odaklanmaları gereklidir”.
Çin Telekom Teknoloji Yenilik Merkezi Başkanı ve Çin Telekom Araştırma Enstitüsü'nün Baş Teknoloji Yöneticisi olan Qi Bi, 6G'nin teknolojinin yanı sıra 5G'den farklı olarak gerçek bir devrim ve bir dönüm noktası olabileceğini düşünüyor.
“Şimdiye kadar, veri hızıyla ilgilendik ve bu önemli olsa da, sadece veri hızından daha fazlasına dikkat etmemiz gerekiyor. İSS'lar gelirlerinin sabit kaldığından ve artık doyuma ulaştığından şikayetçiler. Eğer kişiselleştirilmiş hizmetlere yönelirsek ve özel ihtiyaçları otomatik olarak düşünebilen ve algılayabilen akıllı 6G şebekeleri kurarsak, gerçekten bir dönüm noktasında olduğumuzu göreceğiz”diye açıklamıştır, Dr. Qi Bi.
Diğer taraftan, yaklaşan 5G evrimine en çok inananlardan biri olan Ericsson Araştırma Başkanı Magnus Frodigh, “5G gerçekten akıllı, sürdürülebilir ve bağlantılı bir dünya getirecek. Çok güçlü bir 5G evrimi görmeyi bekliyorum, bu konuda yapılan pek çok iyi araştırma var bunların çoğu 5G’nin gelişmesine büyük katkılarda bulunacak” demiştir.
Şebekeler, Ericsson’un en kuvvetli tarafı olması nedeniyle, Frodigh dağıtık Yapay Zeka’nın oyuna ne getireceğini görmenin çok ilginç olacağını belirterek; “Şebekeye gömülü olan ve gerçek zamanlı veriler üzerinde çalışabilen Yapay Zeka önemli bir faktör olacak. Bağlanabilirlik, daha fazla veri toplama yeteneği, sınır bilişim, kapalı devre kontrol sistemleri - bunların hepsi bizi bir sonraki dünyaya taşıyacak. Cihazdaki sayısal gereksinimler artacak, ancak batarya ve enerji tüketimi sınırlayıcı bir faktör olacaktır. Cihazdan programlamayı boşaltmak çok güçlü bir değer yaratacaktır”, demiştir.
“Temel olarak, on şeyin dokuzunun 5G evriminde gerçekleşeceğini düşünüyorum. Belki onuncu şey 6G evriminde gerçekleşir? Her durumda, 6G araştırmasını takip etmek heyecan verici olacak ve bu durumu gerçekten de memnuniyetle karşılıyoruz”diye ilave etmiştir, Frodigh.
Dünya 5G’nin ticarileştirilmesine hazırlanırken, yapılan bu ilk 6G zirvesinde, uzman konuşmacılar ve 300 katılımcının görüşü, bizler için düşündüğümüzden daha hızlı yaklaşan geleceğe doğru yeni ufuklar açmaktadır. Bu zirvenin somut sonuçlarından biri, 6G'nin amaçlarını, 2030'da öngörülen kullanım durumlarını ve ilgili teknik gerekliliklerini tanımlayan 6G’ye ait teknik bir rapor olacaktır. Bu rapor, temel araştırma zorlukları için bir odak sağlayacak ve önümüzdeki on yıl için araştırma gündeminin belirlenmesine yardımcı olacaktır.
6G ile ilgili yapılan bu çalışmaların yanı sıra bir ABD Firması olan Parellel Wireless Inc. 1 Nisan 2019 tarihinde 7G vizyonunu başlatarak, 7G’nin mobil endüstrisini nasıl değiştirebileceğini ve onun gelecek nesiller için dünyanın nasıl daha iyi ve daha güvenli bir yer olmasını sağlayacağını açıkladı. Parellel Wireless Firması dünyanın ilk uçtan-uca yazılım tabanlı birleşik mobil şebeke çözüm sağlayıcısıdır. Bu firmanın geliştirdiği bir yazılım platformu, 2G/3G/4G/5G arasında bir birleşik mimari yaratan yazılım ve donanım ayrımı sağlamaktadır. Firmanın geliştirdiği bu dünyanın ilk 2G/3G/4G/5G yazılımı, sanallaştırılmış Açık Radyo Erişim Şebekesi (Open RAN) çözümü sunmaktadır.
Bu vizyon, kablosuz ve mobil, internet, yarı iletken ve yazılım teknolojilerinin araştırılması, geliştirilmesi ve uygulanmasında yer alan şirketler için önde gelen uluslararası bir topluluk olan CW (Cambridge Wireless) tarafından da desteklenmektedir.
7G Vizyonu ilk olarak aşağıdaki temel konuları araştıracaktır:
-Radyasyonu kaldırmak, güç tüketimini azaltmak ve bağlantı yoğunluğunu milyon kat arttırmak için vericileri ortadan kaldırmak.
-İnsanları alıcı olarak kullanmak, böylece farklı alıcı ihtiyacını elemine etmek, veri hızlarını arttırmak ve gecikmeyi ultra-düşüklükten olağanüstü-düşüklüğe indirmek.
-İletim ortamı olarak negatif enerjiyi ve kirleticileri kullanmak böylece onları pozitif iletim hattına dönüştürmek.
Evet sevgili ICT Dergisi okuyucuları, 5G ve ötesi için dünyada neler olup bittiği konusunda sizleri bilgilendirme dışında burada bahsetmeyi görev bildiğim bir diğer önemli nokta ise diğer ülkelerde ARGE’nin önemini hatırlatmak. Gerçekten yukarıda bahsi geçen Finli Oulu Üniversitesinin mobil teknolojiler ile ilgili yaptığı çalışmalar ile ARGE faaliyetleri kıskanılacak nitelikte. Başka ülkelerdeki üniversiteler nelerle uğraşıyor, bizimkiler nelerle..
Ülkemizde hangi üniversiteye baksam en popüler yenilikçi araştırma konusu güneş pili ile çalışan araba yapımı. Sayabildiğim kadarıyla ülkemizde son yıllarda -bazılarının ismini gerçekten ilk kez duydum- yaklaşık 23 üniversite (belki daha fazla) bu ve benzeri tip arabalar yapmış. Dünyada ilk güneş pili ile çalışan arabalar 1955-1960’lı yıllarda ABD’de yapılmış, yani yaklaşık 50-60 yıl önce bu teknoloji bulunmuş. Şimdi ülkemizdeki üniversitelerde yapılan bu araçların ülke ARGE’sine ne yararı olabilir? Eğer bu üniversitelerimiz bu araçlar için kullanılan güneş pillerinin verimini arttırmaya veya elektrik enerjisini kullanan çok yüksek verimli motor geliştirmeye yönelik çalışma yaparlarsa bu yenilik yada gerçek araştırma faaliyeti olur, yoksa yapılan çalışmalar bundan yıllar önce zaten var olan bir teknolojinin tekrarından öteye geçemez.
Haziranın ayında gazetelerde bir haber okudum, ülkemizin tanınmış iki üniversitesi 2019-2020 eğitim yılında ülkemizde ilk “Yapay Zeka Mühendisliği” bölümlerini açıyorlarmış. Bu yazıyı hazırlarken yapay zeka konusu üzerine araştırma yapan ülkeleri inceleme fırsatım oldu. Bu konuda tabii ki en başarılı ülke tartışmasız bir şekilde ABD. Belki ben yanılıyorum ama, incelemem sırasında özellikle ABD, Avrupa, Japonya ve Çin’de ben “Yapay Zeka Mühendisliği” bölümüne sahip olan bir üniversiteye rastlamadım, ama çok sayıda üniversitede yapay zeka ile ilgili lisans eğitimi var.
Dünyada yapay zeka konusunda en iyi üniversite ABD’deki Carnegie Mellon Üniversitesi, bu üniversitenin Bilgisayar Bilimi Okulunda, yapay zeka lisans eğitimi veriliyor ve bu eğitim ise daha geçen yıl yani 2018’de başlamış. Bu üniversitenin “Bilgisayar Bilimi Bölümü” ne zaman kurulmuş sevgili okurlarımız biliyor musunuz? 1965 yılında, yani tam 54 yıl önce. Ayrıca bu üniversitenin 20 tane Nobel Ödülü var ve mezunları arasında Jawa yaratıcısı ve ilk WiFi şebekesinin kurucusu bulunmakta.
Yine ABD’deki Massachusetts Institute of Technology (MIT) Üniversitesinde yapay zeka eğitimi, “Bilgisayar Bilimi ve Yapay Zeka Laboratuvarı” bölümünün katılımıyla kurs olarak verilmektedir. Ve ayrıca bu laboratuvarda “Yapay Zeka ve Yapay Öğrenme” bir araştırma konusu olarak da sunulmaktadır. ABD’nin ve dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olan MIT’de ilk Yapay Zeka Laboratuvarı 1959 yılında bir yapay zeka projesi olarak kurulmuştur. Ve halen MIT’de bırakın mühendisliği yapay zeka konusunda bir lisans eğitimi bile yok.
Keza İngiltere’nin en tanınmış üniversitesinden biri olan Cambridge’de yapay zeka “Bilgisayar Bilimi ve Teknolojisi Bölümünde” yine araştırma konusu olarak verilmektedir.
Örneğin Japonya’da Tokyo Üniversitesi, yapay zeka ile ilgili olarak sadece yüksek lisans eğitim programına sahiptir.
Çin özellikle bu konuda çok yakında büyük bir atılıma imza atmaya hazırlanıyor, bu yılın Nisan ayında, Çin Milli Eğitim Bakanlığı 35 yüksek eğitim kurumuna yapay zeka lisans dalı açmaları konusunda yeşil ışık yakmıştır. Bu eğitim, bilgisayar bilimleri bölümlerinden ziyade mühendislik okulları tarafından denetlenen dört yıllık bir lisans programı olacak. Mevcut durumda eğitim kurumlarında yapay zeka kursları ve atölye çalışmaları vardır, ancak kursları alan öğrenciler üniversitelerin diğer branşlardan mezun olmaktadırlar.
Evet şimdi bu bilgiler ışığında ülkemizde önümüzdeki öğretim yılında 2 üniversitede açılmak istenen yapay zeka mühendisliği bölümlerini tekrar değerlendirelim. Dünyanın en iyi üniversitelerinin ki bunların bazılarında bilgisayar ve yapay zeka konusundaki çalışmalar 50-60 yıl önce başlamış, ve bu konuda yüzlerce öğretim görevlisine sahip olmalarına karşın “yapay zeka mühendisliği” diye bir bölüm açmamalarına rağmen, bizim üniversitelerimiz hangi altyapılarına, birikimlerine ve bu konuda yetişmiş öğretim görevlisi sayısına dayanarak böyle bir girişimde bulunuyorlar? Niçin diğer ülkelerdeki üniversitelerde bu mühendislik dalı henüz yok?
Bunun sebebi çok açık; yapay zeka konusu henüz gelişme aşamasındadır ve genelde ağırlıklı çalışmalar araştırma bağlamında yürütülmektedir, bu nedenle dünyada bu konudaki eğitimler lisans üzerine odaklıdır. Yapay zeka, henüz uygulama temelinde çok yeni ve emekleme dönemindedir, bu yüzden diğer ülkelerde mühendislik bölümleri üniversitelerde yoktur.
Gerek mühendisler ve gerekse bilimle uğraşanlar matematik ve fen bilimleri konusunda eğitimlidirler, ama bilimci bilgisini esas itibariyle araştırma ve yeni bilgiler edinmek için kullanırken, mühendis bilgisini araçlar, gereçler, yapılar, işlemler tasarlamak ve geliştirmek için uygulamaya döker. Başka bir söyleyişle, bilimci bilmenin peşindedir, mühendis ise yapmayı hedefler (konuyla ilgili okuduğum pek çok makalede böyle bir ifade kullanılmış). Buna göre yapay zeka konusu ile ilgili olarak henüz net bir şekilde mühendik uygulamaları için bir alan yoktur.
Sevgili ICT Media okurları işte ülkemizde gerçekler böyle, bizim çoğu üniversitemizde teknoloji ile ilgili sadece adı olan bölümler var, ne yeterli sayıda öğretim görevlisi, ne uygun laboratuvarlar, ne de ARGE yapılacak imkan, olanak ve kaynaklar mevcut. Sadece diplomalı işsizler ordusuna yenilerini katıyoruz. Çünkü özellikle yeni teknolojilerin ARGE’si için önemli finans kaynakları gerekli. Örneğin Oulu Ünversitesinin 6Genesis Projesi için 8 yıllık toplam kaynak tutarı 250 Milyon €, yani yıllık ortalama kaynak miktarı 31.25 Milyon €. Yukarıda bahsi geçen Carnegie Mellon Üniversitesi’nde yeni açılan “otonom araç merkezi” 15 Milyon $’lık hibe almış.
Ülkemizdeki üniversite gerçeğine bir göz atacak olursak, Ocak 2019 itibari ile “Webometrics” (Ranking WEB Universities) Dünya Üniversiteleri sıralamasına göre dünyada ilk 500 üniversite listesine maalesef sadece ODTÜ 482. olarak girebilmiştir. Listede Boğaziçi 581, İTÜ 582 ve İstanbul Üniversitesi ise 729. sırada bulunmaktadır.
Bu listede ülkemizde “Yapay Zeka Mühendisliğini” bölümünü açan iki üniversitemizden biri 764. diğeri ise 1549. sırada yer almıştır. Halbuki dünya sıralamasında aynı konu ile ilgili yukarıda söz etmiş olduğum Standford Üniversitesi 2., MIT 3. ve Carnegie Mellon Üniversitesi ise 38. dir. Sizlere başka ne söyleyebilirim ki, ülkemizdeki üniversitelerin durumunu açıklamak için bu sıralama bilgisi bile bence yeterli!..