KÜLTÜR İNŞA ETMEK...

Son açıklanan verilere göre, Gayrisafi Yurt İçi Ar-Ge Harcaması 2018 yılında bir önceki yıla göre 8 milyar 678 milyon TL arta- rak 38 milyar 534 milyon TL'ye yükselmiş. Milli gelirden Ar-Ge için yapılan harcama %0,96’dan %1,03’e, özel sektörün Ar-Ge payı %56,9’dan %60,4’e, Ar-Ge personeli sayısı ise yıllık %12,1 artarak 153.552’den 172.119’a yükselmiş. 2018 yılında Ar-Ge harcamala- rının en yüksek olduğu bölge toplam %32,3'ü ile Ankara, %25,3 ile İstanbul ve %10,9 ile Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova bölgeleri. TUİK verilerine göre toplam Ar-Ge personel sayısında %27,3'ü ile İstanbul ilk sırada yer alırken, bunu %19,5 ile Ankara ve %7,4 ile yine Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova izliyor. Veriler önemlidir. Ölçmediğiniz ve saymadığınızı yönetemezsiniz.

Kültür nedir? diye Türk Dil Kurumu’nun web sayfasına girip baktım. Fransızca kökenli olan kelime; tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü olarak tarif ediliyor. Neden yazımıza Ar-Ge verileri ve “kültür”le başladık? Çünkü hızla gelişen ve değişen ICT sektörü kendi kültürünü oluşturuyor. O kültürün unsurları ise girişimcilik, inovasyon ve güvenden oluşuyor.

Girişimcilik; iktisadi mal veya hizmet üretimi için üretim faktörlerinin bir araya getirilerek, ekonomik fırsatların yeni değerlere dönüştürüldüğü organizasyonun oluşturulmasıdır. Aslında Türk insanı girişimcidir. Risk almayı ve başarmayı sever...

İnovasyon; modern anlamında yenilik, "yeni bir fikir, yaratıcı dü- şünceler, cihaz veya yöntem biçiminde yeni hayaller"dir. İnovasyon genellikle yeni gereksinimleri, belirli ihtiyaçları veya mevcut pazar ihtiyaçlarını karşılayan daha iyi çözümlerin uygulaması olarak da görülür. Bununla beraber, yıkıcı inovasyon, radikal inovasyon, açık inovasyon kavramlarını da unutmamak gerekiyor.

Güven; korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu. Bunun zedelenmesi, yok olması ve eksilmesini hiçbirimiz istemeyiz...

Tüm bunları neden hatırlattık. Türkiye’de Ar-Ge konusu sürekli gündemdedir ki olması da gereklidir. Girişimcilik ve inovasyon da aynı şekilde gündemdedir. Ancak bunların sağlıklı şekilde ya- şaması ve kendini geliştirmesi için birikime yani kültürünün oluşmasına ihtiyaç vardır. Daha da önemlisi GÜVEN’e ihtiyaç vardır. Aslında en temel unsur GÜVEN’dir... Neye, niçin güveneceğimizden ziyade, hukuka, siyasete, devlete, kurumlara ve de insanlara bir bütün olarak güven. Bunu kaybetmememiz gerekiyor. Bu sağlandığında start-uplar, inovasyon firmaları, girişimciler kendilerini sürdürülebilir uzun soluklu firmalar olarak konumlandıracaktır. Bunlara yatırım yapacak melek yatırımcılar ortaya çıkacaktır. “Evet, bunların hepsi güzel, hoş” dediğinizi duyar gibiyim.

Gel gelelim nasıl olacak, devlet bu güven ortamını nasıl inşa edecek? Evet, devletin süreçleri doğru yönetmesi kadar, birey olarak bizlere de sorumluluk düşüyor. Bu süreçlerden hepimiz sorumluyuz.

Eksik deyin, yanlış deyin, hatalı deyin, ama bir milli işletim sistemimiz var adı da PARDUS. Unutuldu derken HAVELSAN ve TÜBİTAK bir anlaşma imzaladı ve tekrar sistem ayağa kaldırıldı. Bazı kurumlarımız PARDUS’u kullanmaya ona güvenmeye başladılar. Yukarıdaki vurguladığımız konuya isim zikretmeden yaşanılmış bir örnekle devam edelim. Çok önemli bir bakanlığımıza masaüstü sanallaştırma ürünü alınacak. İlgili bakanlık yurtdışı menşeili ürün için adeta bir tek firma adını vermemiş. Ancak bu ürünü ülkenin en kritik kurumlarına vermiş, halihazırda çalışan yerli firmamız var. Bu tercih edilmemiş.

Uzun süredir teknoloji alanında ayağımıza, cebimize ve milli güvenliğimize uluslararası firmalar prangalar vurdu. Kaynaklarımızı, kendi çıkarları uğruna heba ettiler. Oluşan bağımlılık o denli derinleşti ki sadece ürünlerini kullanmadık aynı zamanda ruhları- mızı ve düşünce biçimlerimizi de ele geçirdiler desek abarmış olur muyuz? Bizi onlar olmadan adım atamayacağımıza inandırdılar. Kendi teknolojimizi geliştirmemiz gerektiği fikrinin hayalini dahi kurmamıza alaycı bir tebessümle karşılık verdiklerini unutan var mı? En imkânsız hallerde ayağa kalkmayı bilen bir ecdadın evlatları olduğunu tekrar hatırlamalı ve kendimize gelmeliyiz. İçeriden ve dışarıdan gelen bütün küçümseyici engellemelere rağmen anlamlı bir mesafe alındığına inanıyoruz. Pardus bu sürecin fitilini ateşleyen ilk kıvılcımdı. Gençlerimiz ellerinden gelenin en iyisi için günlerini gecelerine kattı. Şimdi geliştirilen bu milli işletim sistemini devletin birçok kurumu kullanıyor. Ancak, kendi öz gücümüzle belirli bir seviyeye gelen Pardus’un kaderi nedendir bilinmez uluslararası tekellerin vicdanına bırakılmak isteniyor.

Bağımsızlaşmak ve kendi kaynaklarımızla var olmak isterken bu kadar bağımlılık sarmalına girmek ne kadar doğru? Bu milli teknolojik atılım ruhuna ne kadar uygun? Bu işi yapabilecek teknolojiyi geliştirmiş olan ve her zaman ulaşabileceğimiz bu ülkenin evlatlarına güvenmemek, şans vermemek sizce doğru bir karar mıdır? Bağımsızlaşmak ve kendi kaynaklarımızla var olmak isterken bu kadar bağımlılık girdabına neden ihtiyaç duyuyoruz? Bu soruların cevabını eminim siz de benim kadar merak ediyorsunuzdur?

Bu sayıda; ayın konusunda otonom cihazlar ve robotik teknolojiler konusunu ele aldık. Sektörün önde gelen isimleri bu teknolojilerin “fırsat mı yoksa tehdit mi” olduğu konusunu değerlendirdi. Ayrıca Savunma Sanayi Başkanlığı Siber Güvenlik ve Bilişim Sistemleri Grup Başkanı Mustafa Özçelik’le bu yıl 4. Düzenlenen Siber Savaş ve Güvenlik Konferansı ve Siber Güvenlik Kümelenmesi'ni konuştuk. Keyifle okunanız dileğiyle...