2009 yılından beri hem iş modelinin her aşamasını anlatıyorum hem de iş modeli sınaması yaptığım kendi girişimlerimde dahil yüzlerce girişim oldu. Genellikle girişimin aşamasına göre gerekli iş modeli aracını kullanmayı seviyorum. Hali hazırda birçok uzmanında böyle yaptığını biliyorum. Fikir aşamasındaki girişimler için yalın canvas daha ileri aşamadakiler için ise iş modeli kanvası kullanıyorum. Ancak 10 yıldır iş modelleri yaparken, iş modeli araçlarını doğru anlamadığımızı düşünüyorum.
İş modeli genel olarak şu şekilde tanımlanıyor:
“Ürünlerin veya şirketlerin, sürdürülebilir olmasına destek verecek ve bir şirketin nasıl operasyonlarını yürüteceğini, nasıl para kazanacağını ve hedeflerine nasıl ulaşacağını gösteren kavramsal bir çerçeve çalışmasıdır”
Harward Business Review iş modelini bir Tür “sanat” olarak tanımlıyor. Aslında gördüğümüzde anladığımız ama tanımlamakta zorlandığımız bir sanat kolu olabileceğini söylüyor.
İş modelinin yıllarca üzerine çalışıp, her bir faktörünü biliyor gibi olmanız bir şey değiştirmiyor. Bunun matematiksel ve belirleyici bir formülü yok. İş modelini hazırlamak ve sınamak sadece bizlere daha az riskle daha çok kazanıp bunu sürdürülebilir kılma OLASILIĞINI veriyor.
İş modelinin temelinde yatan olgu, hedef kitlenin çözmeye değer bir problemini bulmak ve bunu daha önce çözdükleri alternatiflere göre daha üstün ve verimli bir şekilde çözmek olarak söylenebilir.
Bir girişimin iş modelini anlamak sadece yalın ya da iş modeli kanvasını doldurarak mümkün olmuyor. Bunu daha iyi anlatabilmek için sizlere bildiğinizi düşündüğüm bazı önemli girişimlerin gerçek iş modellerini açıklamak istiyorum.
Google:
İlk bakışta Google bir yazılım şirketi olarak gözüküyor. Yaptığı işin yazılım olduğu kesin ancak iş modeli kesinlikle yazılım değil. Google kişilerin bilgilerini toplayarak doğru reklam mesajının doğru kişiye doğru zamanda gitmesini sağlayan bir reklam platformu. Bu şekilde Google’ın aslında bir veri bilimi şirketi olduğunu söyleyebiliriz.
Starbucks:
Yine ilk bakışta kahve dükkânı olarak gözükene Starbucks kahve satmasına ve temel ürününün o olmasına rağmen aslında iş modeli, insanlara serbest zaman satması. Bütün Starbucks dükkanları buna göre tasarlanıyor. Kimse size neden kahve içmiyorsun? diye sormuyor. Kablosuz internet ve priz var. Oturacak yerler rahat. Çalışmak ya da sohbet etmek için farklı masalar var. Bu açıklamalar ile aslında Starbucks’ın bir ortak çalışma ve sohbet alanı olduğunu söyleyebiliriz.
Amazon:
Dünyanın en büyük perakende şirketi hiç tartışmasız Amazon. Kitaptan, kahve makinesine, ilaçtan, mobilyaya kadar milyonlarca ürün çeşidini Amazon’da bulabilirsiniz. Aynı zamanda Amazon’un hosting şirketi AWS dünyanın en büyük şirketlerinin web sitelerini ve verilerini bulunduruyor. İş modeli bir şeyleri online satmak gibi gözükse de aslında Amazon bizlere bir şeylerin kolaylıkla ulaşmasını sağlayan bir şirket. Bu açıklamaları doğrultusunda aslında Amazon’un elverişlilik satan bir şirket olduğunu söyleyebiliriz.
Apple:
Dünyanın yine en değerli şirketlerinden olan Apple’ın ürünlerini çoğumuz kullanıyoruz. Hatta bazılarımız kullanmanın ötesinde bir hayran kulübü üyesi gibi davranabiliyor. Apple’ın sattığı bilgisayarlar, tabletler ve telefonlar gibi bunlara yardımcı olan birçok donanımı da sattığını gözlemliyoruz. Peki neden nerdeyse yarı fiyatına aynı özelliklere sahip bir cihaz almak yerine Apple’ı daha çok tercih ediyoruz? Elbette cihazlarındaki kullanıcı deneyimi, karalı donanımları veya virüs riskini azaltan yazılımları önemli ama daha fazla para vermemizin sebebi bizi bu ürünlerin farklı göstermesi veya bir topluluğun üyesi gibi yapmasıdır. Bu bilgiler ışığında aslında Apple’in bir statü şirketi olduğunu söyleyebiliriz.