Osmanlı Padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman’ın çok meşhur bir sözü var; “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.” Sağlık önemli. Salgın bunu bir kez daha bize gösterdi. Peygamberimiz de elimizdekilerin kıymetini kaybetmeden önce bilmenin önemini “Ölmeden önce hayatın kıymetini, hastalıktan önce sıhhatin kıymetini, ihtiyarlamadan gençliğin kıymetini, fakirlikten önce zenginliğin kıymetini bilin” sözleriyle hatırlatıyor
20. yüzyılın başında ortaya çıkan İspanyol gribi gibi bu yüzyılın da salgını sanıyorum Covid-19 olsa gerek. Salgından korunmak için alınan tedbirlere uymaya çalıştık ve yeni şartlara adapte olmaya gayret ettik. Yeni iş modelleri geliştirdik. Tabi bundan sonra yeni normallerimiz ve yeni hayatlarımız olacak. Bu mücadelede sağlık çalışanları en ön safta yer aldı. Onlara müteşekkiriz, umarım bundan sonra sağlık çalışanlarına şiddet ve saldırı son bulur. Salgınla birlikte sağlık çalışanlarının işlerini kolaylaştırıcı ürün geliştirmede ICT sektörü öne çıktı. Süreç tüm alanlarla yatay bir ilişki içinde bilişim sektörünün önemini bir kez daha gösterdi. Ne kadar yatırım yapılsa azdır!
Kişilerin, kurumların süreçleri yönetirken davranışlarını çerçevelerini belirleyen bir takım ama yazılı, ama vicdani değerleri vardır. Bunlardan birisi de Etik kurallardır. İsterseniz önce Etik’in kelime anlamı nedir ona bakalım…
Etik; doğru davranışlarda bulunmak, doğru bir insan olmak ve değerler hakkında düşünme pratiğidir. Etik terimi Latince "kişilik, karakter" anlamına gelen "ethos" sözcüğünden türetilmiştir. Ahlak sözcüğü ile eş anlamlı kullanıldığını da görüyoruz. Özellikle felsefenin bir dalı olarak doğru bir biçimde yaşamaya dair yapılan tartışmaları ve bu alanda geliştirilmiş iddiaları kapsayan etik, evrensel değerleri konu edindiği için insanın bütün pratiklerini içerebilen yargılar ve doğrularla ilgileniyor. İyi, kötü, doğru, yanlış, adalet, suç, değer, erdem, vicdan, gibi kavramları temel alıyor. Bu konuya neden değindiğimizi merak ederseniz; basın etiği ve gazetecinin yorum hakkı özgürlüğüyle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.
Dergimiz ICT MEDIA’da sektörün duayen isimlerinin açıklamaları, alanında uzman yazar ve akademisyenlerin görüş ve yorumlarına yer veriyoruz. Bu görüş ve değerlendirmeler sağlam bir bilgi, veriye dayalı analiz, ön yargılardan uzak yorumları içeriyor. Yayıncılık ilkemiz gereği bir haber veya yorumda cevap hakkı kullanılmak istenirse buna saygı duyuyor ve hiçbir ihtar, ikaza gerek olmadan ilgili kişi/kurumlara cevap hakkı için sayfalarımızı açıyoruz. Bunu yayıncılık ilkemiz ve etik değerlerimiz gereği yapıyoruz.
Şimdi cevap nedir, düzeltme neye denir? Bir de onlara bakalım!
Cevap; Bir soruya, bir isteğe, bir söz, bir davranış veya yazıya verilen karşılık, yanıt
Düzeltme; Düzeltmek işi, tashih. Daha iyi duruma getirmek için yapılan değişiklik, ıslahat, reform.
Bu durumda bir yazı veya yorum için düzeltme ve cevap hakkı kullanmak istiyorum dediğinizde, itirazınızı bütün mesnediyle birlikte açıklamanız gerekecektir. Yani yanlış bir bilgi varsa doğrusunu yazacak, eksik bir veri varsa tamamlayacaksınız. Yoruma yorumla cevap vermeyeceksiniz. Sağlıklı olan budur. Çünkü yoruma yorumla cevap vermek düzeltme değildir ve beraberinde yeni birçok soruyu, polemiği getirir.
Tüm bunları neden vurgulama gereği duydum? Dergimiz Yazıişleri Müdürü Adnan Pehlivan, “Editörden Notlar” köşesinde belli dönemlerde şirketlerin Kamu Aydınlatma Platformuna (KAP) yaptıkları resmî açıklamaları esas alarak yorum, değerlendirme ve önerilerde bulunuyor. Mart 2020 sayısında yer alan yazısına bir cevap ve düzeltme talebi geldi. Söz konusu cevap ve düzeltme yazısını yukarıda belirttiğimiz ilkeler çerçevesinde yayınladık. Takdir okurlarımızın.
Atatürk'ün 30 Mayıs 1925’te Vakit Gazetesi başyazarı Asım Us'a Ziraat hakkında verdiği demeçte şunları söylüyor; “Memleketimizdeki 20 Milyon Türk’ü bugünkü vasıtalarla çalışmaya bırakırsak bu devlet hiçbir zaman kurtulamaz. Memleketimizin en büyük serveti, kaynağı topraktır. Türkiye Cumhuriyeti topraktan çıkan servetle yaşıyor. Yani tarımla… Salgın süreci tarım sektörünün ne kadar stratejik bir sektör olduğunu bir kez daha gösterdi. ICT sektörü bu alanı da ciddi biçimde yatay olarak kesiyor. Bu sayımızda Tarım Sektörünü’nü ele aldık. Tarımda dijital dönüşüm için neler yapılması gerektiğini, ICT sektörünün bu dönüşümdeki rolünü tartışmaya açtık. Kanaatimizce tarım sektörü, ıskalanmaması gereken stratejik sektörlerden birisi. Mümkünse de tarımın Ankara’dan değil yerinden yönetilmesinin önü açılmalı…
2019’un son aylarından itibaren salgını, sonuçlarını ve yeni normali konuşuyoruz. Dergi olarak biz de sürece adapte olmaya, kendimizi hazırlamaya çalıştık. Video konferans uygulamaları ve Youtube üzerinden yayınlara başladık. Yeni dönemde farklı mecraları yayıncılıkta etkin bir şeklide kullanmaya devam edeceğiz. Fakat bir hususu da dile getirmeden geçemeyeceğim. Maliyet veya kolaylık gibi değişik gerekçelerle video konferans ve internet üzerinden yayıncılık aldı başına gidiyor. Ancak konuda olduğu gibi işin ehline bırakılmasında fayda olduğunu düşünüyoruz.
Haziran sayımızda; Tarımda Dijital dönüşümü ele aldık. Konuyla ilgili iki önemli röportajımız var. Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı Mehmet Hadi Tunç, tarımda dijital dönüşümün amaçlarını, temel parametrelerini ve akıllı tarım uygulamalarını dergimize anlattı. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Çolak, “tarımda dijital çağ” ve büyük veri kullanımıyla ilgili ayrıntılı bilgiler verdi. Sektörün önde gelen firmalarının değerlendirmelerin yer aldığı özel dosyamız ile yazarlarımızın yorumlarını ilgiyle okuyacağınızı umuyorum…