Sosyal ya da bir iş ilişkisinde her şeyi yapan siz olursanız, kendinizi kullanılmış hissedersiniz, her şeyi karşı taraf yaparsa bu durum sizde duygusal bir yük yaratır. Döviz ya da faiz çok yükseldiği zaman bazıları kazanır bazıları kaybeder, aynı şekilde ikisi de çok düştüğü zaman ticaret dengeleri bozulur. Sonuç olarak hiçbir süreç için %100 iyi olan bir durum yoktur, zamana göre değişen ve tarafın göreceli olarak memnun olduğu bir “doğru denge” noktası vardır. Bu doğru denge noktası inovasyon için de geçerlidir. Her şeyi ile mükemmel inovasyonu elde etmek mümkün değildir. Ancak inovasyonda beklenen sonuçları doğru şekilde anlarsak “doğru denge” noktasını bulmamız daha kolay olabilir.
İnovasyonda beklenen 4 temel nokta var:
İşte bu 4 temel noktanın ortak noktası inovasyonun doğru dengesi (sweet spot) oluyor. Bunların hepsini sağlamak mümkün mü?
Kendi tecrübeme dayanarak bunun pek mümkün gözükmediğini söyleyebilirim. Eninde sonunda ya müşterilerin yeterince sevmediği(arzulanma), ya işinizin için doğru iş modelini kuramadığınız (sürdürülebilirlik), ya sermayenizi yönetemediğiniz ya da bir kısıtlama ya da kötü kamuoyu görüntüsünden dolayı zor durumda kaldığınız olacaktır.
Buna basit bir örnek olarak pet şişedeki suları örnek verebiliriz.
Arzulanma açısından temel ihtiyaç olan su için bir sorun yok. Her zaman tüketildiği için iş modeli büyümeye uygun ve operasyonu bir kere kurduğunuzda sonrası gayet fizibiliteye uygun olabiliyor. Ancak plastik şişe çevreye zarar verdiği için bunu üreten işletmeler dürüstlük ve doğruluk faktörü için geliştirme yapması gerekiyor. Ancak bu şekilde inovasyonun doğru dengesine doğru hareket edebilirler.
Başka bir örnek daha verebiliriz.
Okul öncesi çocuklar için öğrenmelerini hızlandıracak bir mobil uygulama geliştirdiğimizi düşünelim. Özellikle aileler tarafından kullanılacağı çok açıktır(arzulanma). İş modeli olarak mobil uygulama olduğu için düşük maliyetle uygulamayı büyütmek kolay olabilir ancak çok hızlı rakip girişi olacağı için ölçekleme zorlanabilir (Sürdürülebilirlik). İyi birer yazılımcı ve iş geliştirici ile uygulamanın teknik alt yapısını ilerletmeniz kolay olacaktır (fizibilite), okul öncesi çocukların eğitimine katkı sağladığı ve ailelere artı zaman kazandırdığı için toplumsal faydasının iyi olduğu düşünülse de çocukları daha çok ekrana bağladığı için fiziksel öğrenmeye ve sosyal etkileşime zarar verebilir (dürüstlük ve doğruluk). Bu uygulamayı geliştiren bir girişimin iş modeli açısından rakiplerinden farklı özellikler yaratması ve çocukların fiziksel etkileşimi de kurabilmesi için gerçek hayata entegre olan çözümler üretmesi beklenir. Bu şekilde uygulamamız inovasyonun doğru dengesine hareket edebilir.
Son olarak şirketlere ve girişimcilere inovasyonun doğru dengesini bulabilmek için verebileceğim tavsiyelere gelelim: