1789 yılında yaşanan Fransız ihtilali tarihte yeni bir dönemi başlattı. İhtilalle birlikte ortaya çıkan milliyetçilik akımları Avrupa’da imparatorlukları sarstı. Osmanlı İmparatorluğu ulusçuluk akımından en fazla etkilenen devletlerden biri oldu. İmparatorluğun Hristiyan tebaası olan Yunanlılar, Sırplar, Bulgarlar, Makedonlar ve Ermeniler arasında milliyetçilik cereyanları güç kazandı. Siyasal olarak örgütlenen farklı etnik unsurlar imparatorluktan ayrılıp bağımsız devlet kurdu. Türkçülük akımı ise Osmanlı’da en geç yeşeren milliyetçi düşünce oldu. XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde ilk olarak entelektüel düzeyde başladı, daha sonra siyasal ve ideolojik boyut kazandı. Türkçülük akımı, Osmanlıcılık ve İslamcılık ideolojilerinin uygulama alanı bulamadığı bir zamanda devleti kurtarma adına ortaya çıktı. İsmail Gaspıralı’nın “Dilde-Fikirde-İşte Birlik” olarak formüle ettiği Türkçülük akımı tüm Türk Halklarının kültürel ve politik birliğini amaçlıyordu.
Çarlık Rusya’nın yıkılması, SSCB’nin kurulmasıyla birlikte Türkiye ile Türk dünyası arasına adeta bir ‘demir perde’ örüldü. Bu demir perde SSCB’nin resmen 26 Aralık 1991’de dağılmasıyla birlikte yıkıldı. Sovyetler’in çözülmesi Büyük Atatürk’ün Cumhuriyetin ilk yıllarında dile getirdiği sözleri yeniden hatırlandı: ‘… işte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız, o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır…”
Türk Devlet ve Topluluklarının birlikte hareket etme fikriyatı günümüze has bir yaklaşım değildir. Hatta ulus devletleri fikrinin ortaya çıkmasından çok daha eskiye götürülebilir. Türk Birliği fikri tarihi süreç içerisinde farklı neden ve sebeplerden dolayı akamete uğradığını görüyoruz. Bu sebeple sorunlarımızdan kurtulma ve eski günlerimize dönmekten çok, tarihten ders çıkartıp, birlikte hareket ve mücadele ederek beraber olma zeminini güçlendirmeliyiz…
Tüm bunlara neden değindik? Geçen ay İstanbul’da çok önemli bir zirve gerçekleştirildi. SSCB’nin dağılmasından bu yana farklı ad ve süreçler geçiren Türk Devletleri’nin geldiği noktayı aktarmak içindi. Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi) en son gerçekleşen 8. zirvesinde Türk Devletleri Teşkilatı olarak yeni kimliğine kavuştu. Gerçekçi bir vizyonun ortaya konulduğu zirvenin sonuç bildirgesi ICT sektörünü de yakından ilgilendiriyor. Çünkü zirvenin ana teması; “Yeşil Teknolojiler ve Dijital Çağda Akıllı Şehirler”… Eski Başbakanlardan Binali Yıldırım Aksakallar Konseyi’ne Türkiye Aksakallısı olarak dahil oldu. Yıldırım Türk Devletleri Teşkilatı Genel Sekretaryasını da üstlendi. Sayın Binali Yıldırım’ı tebrik ediyor, üstlendiği bu görevde başarılar diliyoruz…
Toplumların kültürel olarak inkişafı uzun süreçler gerektirir. Meşakkatlidir. Yukarıda da anlatmaya çalıştığımız süreç dikkat ederseniz bir insan ömrü için çok uzun bir zaman içeriyor. Bu süreçleri hızlandırmak için toplumun konuya inanması, kendine güvenmesi gerekiyor. Dünyanın siyasi olarak yeniden şekillendiği günümüzde kendi göbeğimizi kendimiz keseceksek teknolojimizi de kendimizin üretiyor olması elzem. Ürettiğimiz teknolojilere kendimiz sahip çıkmaz, satın almazsak o zaman bu söylemlerin hepsi berhava olur.
Geçen ay ICT MEDIA olarak BTK merkez yerleşkesinde gerçekleştirdiğimiz Robotik Otomasyon Sistemleri (RPA) konulu etkinliğine kamu ve özel sektörden konuşmacılar davet ettik. Davete icabet eden konuşmacılarımıza buradan teşekkür ediyoruz. İta amirinin oluruna rağmen konuşmacıyı göndermekten imtina eden yöneticimizi de buradan kınıyorum. Konuşmacı göndermeme nedeni şu; etkinliğimizin ana sponsoru olan firmanın ürünlerini kendi kurumlarında kullanıyor olmalarıymış. Kamudan katılan diğer katılımcıların çalıştığı kurumlarda da ilgili firmanın ürünleri kullanılıyor. Onlar övgüyle bahsettikleri yerli çözümü sahiplendiler. Kendi insanımızın geliştirdiği ürünü, anlatmak veya sahip çıkmak neden sorun olabilir? Esasında kamudaki en önemli sorunlarımızın başında bu akıl almaz yaklaşım geliyor. Sorunu sadece kamuya indirgemekte yanlış. Özel sektörde dahil olmak üzere bir bütün olarak ülkemiz insanlarının geliştirdiği çözümleri kullanmamız, onların daha mükemmel olmasına destek sağlamamız gerekmiyor mu? Yerlilik tamamda, fikri mülkiyet ve know-how konusu da milli olsa fena mı olur! Bunun gerçekleşebilmesi için de zihniyet dönüşümüne zaruri ihtiyacımız var. Bir sistem kurulacaksa ve o sisteme uygun ürün, çözüm varsa sektör bağımsız ülkemizde geliştirilenleri tercih etmek bir zaruret olmalı… O nedenle Kamunun ve özel sektörün yerli çözümleri tanıtımı ve desteği son derece kıymetli… Bizler sahip çıkmazsak, kimse sahip çıkmayacaktır…
Bu sayıda; Covid 19 kriziyle birlikte yıldızı parlayan lojistik sektörünü masaya yatırdık. Herkesin malumu olacağı gibi lojistik "kargoculuğu" da aşan geniş bir tedarik zinciri yönetimidir. E-ticaretle birlikte lojistik yönetimi önem kazandı. Sektörün önemli oyuncuları dergimize lojistik sektörünün mevcut durumu ve geleceğini değerlendirdi. Yeni sayımızda ayrıca yılın üçüncü çeyreğinde de beklentilerin üzerinde büyüyen Türk Telekom CEO’su Ümit Önal’la konuştuk. Önal, Türk Telekom’un sektördeki rolü ve geleceğe dair planlarıyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Özel dosya konuları, haberler ve yazarlarımızın değerli yorumlarını Aralık sayımızı ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz. Yeni yılda görüşmek üzere...