Turizm, birçok sektörle iş birliği içinde bulunan ve özü itibarıyla insanlık tarihinin başlangıcından bu yana hayatımızın önemli bir kısmını oluşturan bir sektördür. Turizm, başta eğlenme ve dinlenme ihtiyaçları olmak üzere sağlık, kültür, spor gibi farklı gereksinimleri de karşılayan insan hareketliliğini temsil etmektedir. Modern zamanlara gelindiğinde çeşitlilik gösteren ihtiyaçlara uygun olarak her geçen gün gelişim de göstermektedir. Turizmin geçmişine baktığımızda; M.Ö. 3000’li yıllarda Mısır’da yapılan tapınak ziyaretlerinden Yunanlıların gerçekleştirdiği olimpiyatlara katılım gösteren sporcular ve izleyicilerin gerçekleştirdiği faaliyetlere kadar oldukça eskiye dayanmaktadır. Aradan geçen zaman içerisinde farklı alanlarda turizm yelpazesinin genişlemesiyle birlikte özellikle I. Dünya Savaşı sonrası modern turizm dönemine geçilmiş olup gezi, inanç, eğlence, kültür gibi unsurlar da turizm hareketliliklerinin temel amaçları haline gelmiştir. Bu amaç ve eylemlere paralel olarak turizm sektörünün ekonomik hacmi de önemli seviyelere ulaşmıştır. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) tarafından 2021 yılında yayımlanan istatistiklere bakıldığında, 2019 yılında yaklaşık olarak 1,5 trilyon Amerikan doları uluslararası turizm harcaması gerçekleşmiştir. Aşağıda yer alan grafikte 2020 yılında yaşanan keskin düşüşün nedeni ise etkileri azalmaya başlayan Covid-19 pandemisidir.
Turizm yıllar içerisinde gelişip ekonomik hacim olarak önemli seviyelere ulaşmış olsa da etkilerini artarak hissetmeye başladığımız ve küresel olarak bütün ülkeleri ilgilendiren iklim krizine dair önemli değişimler yaşanmaya başlamıştır. Turizm ve iklim arasında karşılıklı olarak bir etkileşim bulunması nedeniyle bu husus gelecek için büyük bir tehlike arz etmektedir. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından 2022 yılında yayımlanan 6. Değerlendirme Raporu’nun Çalışma Grubu II Raporu’na göre turizm ve iklim arasında bulunan etkileşim içerisinde aşırı hava olayları ve doğal afetlerin yaşanmasının beklendiği belirtilmiş olup bu durumun turizm de dâhil bütün sektörleri etkileyeceği vurgulanmıştır. Turizm hareketlerinde iklime göre bir tercihte bulunulduğu göz önüne alındığında, önümüzdeki dönemlerde farklı turizm planlamaları yapılması gerekecektir. Ayrıca turizm sezonlarında yapılan seyahatler nedeniyle bölgelerde yaşayan insanların üzerine ekstra bir yoğunluk olması da turizmin iklim üzerinde etkili olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Özellikle sera gazı salınımında ulaşım sektörünün etkisi göz önüne alındığında, kullanılan ulaşım araçlarının yoğunluğunun artması sonucu da turizm ve iklim arasında çift yönlü bir etkileşimden söz etmek mümkündür.
İklim değişikliği kapsamında sera gazı emisyonlarının azaltılması ve dirençli bir yapının sağlanması için küresel olarak önlemler alınması gerekmektedir. 2021 yılında Dünya Meteoroloji Örgütü’nün verilerine göre sıcaklık miktarında 1,2 °C artış yaşanarak son 7 yılın en sıcak yılının yaşandığı belirtilmektedir. İklim değişikliği ile birlikte uzun vadede bahsi geçen deniz seviyesindeki yükselme nedeniyle turistik tesislerin ve plajların sular altında kalma riski, kıyı erozyonu nedeniyle plaj alanlarının yok olma tehlikesi, aşırı hava olaylarına bağlı olarak seller, su baskınları ve fırtınaların görülme sıklığının artması, kuraklık, çölleşme ve bunlara bağlı olarak temiz su kaynaklarına erişimin azalması, aşırı sıcaklar nedeniyle ortaya çıkan sağlık sorunları ve buna benzer yaşanacak olası durumlara hazır olmak ve sürdürülebilir turizm faaliyetlerinin sağlanması için iklim değişikliğine uyum konusuna azami hassasiyet gösterilmesi gerekmektedir. Özellikle uygulanacak üst politikaların yanı sıra turizm hareketine katılan insanların da farkındalık seviyesinde bir artış yaşanmasına ihtiyaç vardır. Çünkü geçici bir süreliğine yapılan seyahatler esnasında gidilen yerler çoğunlukla birçok yönden özensiz olarak ziyaret edilmektedir. Bu aşamada, dünya vatandaşı olarak ortak evimizi korumak en önemli vazifelerimizden biridir. Bu nedenle de iklim değişikliğine uyum çerçevesinde her insanın kendi alanında üzerine düşeni yapması elzemdir. Elbette ülkemizin de taraf olduğu Paris İklim Anlaşması ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda uygulamaya konulacak politikalar çerçevesinde hareket etmek büyük önem taşımaktadır. Ancak bireysel olarak aldığımız aksiyonlar da iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir rol oynamaktadır. Gıda atıklarının azaltılması, seyahat yöntemlerinin değiştirilmesi, enerji tüketiminin kontrol altına alınması, ağaçlandırmanın teşvik edilmesi gibi faaliyetlerle bizler de bu mücadelede yerimizi alabiliriz. Bu nedenle küresel olarak artarak devam eden farkındalık seviyesine göre sahip olduğumuz ve yaşadığımız dünyanın kıymetini bilmeli ve gelecek nesiller için önceliğimiz mevcut sistemi bozmamak ve korumak üzerine kurulmalıdır.